Yoyo
  Lider Olmak
 

Online oyunlarda sivrilmenin ve başarılı bir lider olmanın yollarını açıklıyoruz.

Doğarsın, büyürsün, yaşlanır ve ölürsün. Dur, bu çok hızlı oldu. Biraz daha yavaşlatalım çekimi.

Doğarsın. Gözlerin açılana kadar sadece hayal edersin. Doğuştan âmâ olan birinin gördüğü rüyalar gibidir hayatın. Gördüğün tek şey karanlık olduğu için, hayalindekiler hep siyahın bir tonudur. Gözler açılınca yepyeni bir dünya çıkar karşına; görme yetisiyle beraber apayrı bir boyut kazanan, maceralarla dolu bir dünya. Her şeyi merak edersin, aklında sadece sorular ve oyunlar vardır. Çocuksundur, doğal olarak tüm ilginin sende olmasını istersin. Annen veya baban seni bir an için yalnız bıraksalar ağlarsın, çünkü ne olursa olsun en önemli şey sensin ve merkezde olmalısın. Biraz daha büyürsün. Ah, o en zevkli zamanların başlamıştır. Sadece oyun... Ne kadar arabalarla düt düt diye oynasan da, boyama kitaplarını gönlünce kenarlarını taşıra taşıra boyasan da aklın dışarıdadır, arkadaşlarında. Bilirsin ki hiçbir oyuncak ayı sen şaka yapınca gülmez veya hiçbir Barbie bebek miskette ütülünce üzülmez. Hiçbir uzaktan kumandalı arabadan, bacak arası gol attığında duyduğun hazzı alamazsın. Oyunun kendi kendine değil de arkadaşlarınla oynanınca daha güzel olduğunu bilirsin. Atarini bile arkadaşlarının eve gelmesini istediğin için alırsın.

Bu özelliklerimiz DNA’mıza yazılmış birer kod olarak ömrümüz boyunca bize eşlik eder. Çocukken nasıl önemli olmak istiyorduysak, şu an da öyle düşünürüz. Hayatın gerçekleri ve büyüdükçe elimize ayağımıza yapışan “olgunluk” bizi biraz içimize kapanık hale dönüştürmüş olabilir. Lakin bu “hayatta önemli bir varlık olmayı istemek” olgusu her zaman derinlerde bir yerde gömülüdür, dışarıya çıkmayı bekler. Herkesin kendine göre farklı sebepleri vardır. Dünyayı ahretin sınavı olarak gören bir din adamı bile her ne kadar dünya malının boş olduğunu bilse de, önemli bir mevkide olmak ister ki bu doğruları elinden geldiğince insanlara ulaştırabilsin. Çocukluktan kalan tek temel duygu bu değildir, oyunculuğun özellikleri de pek değişmez. O zaman da bir oyunu arkadaşlarla oynamayı severdik, şimdi de seviyoruz. Özellikle yetişkinlikte insan ilişkilerinin kazandığı önemi düşünürsek, kahvelerde gece gündüz oynanan tavlaların, okeylerin, kâğıtların niye hâlâ modasının geçmediğini anlayabiliriz. Cevap tek bir kelimede gizli: İnsan.

Konuyu çocuklukta yaşadığımız benzerliklerden açtım çünkü bazı şeylerin değişmediğini görmek insana huzur veriyor. Eğer bu “kendini önemli hissetme” ve “çoklu oyunculuk” kavramlarının birbirleriyle ne alakası olduğunu düşünüyorsanız, sizi daha fazla meraklandırmayalım ve bu iki açık ucu birbirine lehimleyelim. Çekinmeyin, yaklaşın. Biraz sohbet edeceğiz.

Seni anan oyun için doğurmuş, hamurunu online için yoğurmuş

Kasıtlı veya değil, hepimiz hayatımız boyunca sürekli oyun oynuyoruz. Kimi zaman birini kandırmak için, kimi zaman eskiyi hatırlamak için. Bazen de sırf zaman geçirmek için. Ama genelde nedir amacımız, tabii ki eğlenmek. Her bilgisayar oyuncusu bilir ki çok oyunculu oyunların tadı bilgisayara karşı oynamaktan farklıdır. Tek kişilik oyunlar da güzeldir ama hiçbir şey insanla olan etkileşimin doğallığını ve canlılığını yakalayamaz. Çünkü karşımızda yapay zekânın olamayacağı kadar özgün varlıklar vardır, insanın ta kendisi. Oyununuza göre yeni taktikler üretir, hatalarından ders çıkarır ve kendini geliştirir. Ona sırtınızı dayadığınızda size destek olur. Online oyunların da farkı budur, insan öğesi. İnsan varsa rekabet de vardır, rekabet varsa liderlik. Önemli ve güçlü bir karakter olmak ve başarılı olursak da bundan haz almak en büyük önceliğimizdir.

Evet, sizi açmaya geldik, hem de jilet gibi. Sırayla gideceğiz, eleye eleye, içinizdeki gerçek arzuyu su yüzüne çıkarana kadar. Daha görünür, daha ön planda bir oyuncu olmakla başlayalım.

Biz kalemtıraşız, körelmiş ucunuzu açmaya geldik

Online oyun deyince ne gelir aklımıza? Deneyim puanı kazan, maksimum seviyeye ulaş, kullandığın eşyaları güçlendir, oyunu iyice öğren, deneyimini arttır... Fakat en önemli unsurlardan biri de beraber oynadığınız insanlardır. Siz ne kadar iyi olursanız olun, sizinle bir şey yapmak istemez veya sizi görmezden gelirlerse oyun bir anda single player’a döner. Böyle olmasını engellemek için biraz verniklemeliyiz kendimizi. Daha görünür oldukça insan ilişkilerimiz artar, çevremiz genişler. Bir durum için birden fazla seçeneğimiz olur. Seçilmeye çalıştığımız zamanlar geride kalır, seçmeye başladığımız zamanlar başlar. Fakat bu verniği sürmenin de teknikleri var, çok da parlayıp göz kamaştıracak kadar itici olmak istemeyiz, değil mi?

Online oyunlar ikinci bir kimlik arayışı gibidir, gerçek dünyada silik bir karakter olan şahıs, oyunda bağıra çağıra, küfür kıyamet oynayan bir canavara dönüşebilir. Örneğin ben de normalde çok çabuk sinirlenebilen bir kişi olmama rağmen oyunda “role play”e, yani rol yapmaya önem vererek sakin ve hoşgörülü biri olarak oynamaya çalışıyorum. Bu benim için bir tür meditasyon da oluyor aynı zamanda. Oluşan terslikler karşısında sabır testi bir tür. Dişlerimi gıcırdatarak oynayacağıma, nefesi burnumdan alıp ağzımdan vererek, bunun bir oyun olduğunu tekrar tekrar kendime hatırlatarak oynuyorum. Unutmayın ki kavga çıkarmak her zaman en kolay yoldur, affetmekse tam tersine en çok erdem isteyen işlerden biridir. Oyun içi kanalda veya birlikte maceraya atıldığınız partide çıkan bir kavgada, herkes birbirine saydırıp döktürürken sizin araya girerek “Tamam boş verin. Sen şu konuda hatalısın ama böyle dememeliydin, sen de buna karşılık böyle dediğin için şu an kızdığın insandan bir farkın kalmadı, çünkü kızdığın şeyi kendin yapıyorsun.” tarzında, ufak iğnelemeler içeren ama yapıcı bir konuşmayla hem diğer oyuncuların saygısını kazanır hem de spot ışıklarını üzerinizde hissedersiniz. Alay, çoğu zaman akıl yoksunluğundan ileri gelir. Ne olursa olsun oyun oynadığınızı, insanları kırmaya değmeyeceğini unutmayın. Ve bir insanın yüzüne söyleyemeyeceğiniz şeyi, klavyeden söyleyip ucuzluk yapmayın. Bu sadece bir oyun. Zihinsel varlığımızın dijital yansıması. Sonuçta online oyun deyince Metin2, Knight Online veya WoW gibi oyunlar düşünülmemeli sadece, aynı kurallar Mynet’te okey oynarken bile geçerlidir. Ne kadar iyi niyetli davranırsanız o kadar şirin gözükürsünüz. Ama oraya oyun oynamak için değil de sadece insanlara sataşmak için girerseniz o zaman sizin için yapılacak bir şey yok.

Bebelere balon

İlk izlenim çok önemlidir online oyunlarda. Adınız geçince genelde o kişiyle yaşadığınız ilk olay gelir hemen akla, o yüzden ilk izlenime özen gösterin. Yeni tanışmalarınızda seviyeli ama bir o kadar da samimi olun. Loncanızdakilerle iyi geçinin. Oyuna girdiğinizde selam vermeyi, çıkarken de iyi dileklerinizi iletmeyi alışkanlık haline getirin. Emin olun ki “bu mekânda ben de varım, görmezden gelmeyin beni aman diyim” demenin en mütevazı yolu selam vermektir. En yaygın sorunlardan biri de küçük yaşta gözükmektir. Çok ve gereksiz konuşmak, düşünmeden yanlış kelimeler sarf etmek gibi sebepler sizi “bebe” şeklinde tabir edilen sınıfa itebilir. Bu yüzden soğukkanlı ve kontrollü olmalı, karizmayı korumalısınız. Biliyorsunuz ki saygı parayla satın alınamayan en önemli olgulardan biridir ve bir kaybedildi mi telafisi zordur, ucu nick değiştirmeye kadar gidebilir.

Kendinizi topluluğa kabul ettirmenin yollarını aramalısınız. Eğer komikseniz oyuncuları esprilerinizle güldürmeli, hoş sohbet biriyseniz güncel bir konu açıp ortamdaki profesyonel havayı dağıtmalı veyahut hiç bunlarla uğraşmayıp sadece sohbet amaçlı konuşmalarla oyundaki karakterlerini fethedemediğiniz oyuncuların kalplerini fethetmelisiniz. Bu insanlarda bıraktığınız hoş izlenimler ileride zamanın etkisiyle elenip ayrıntılarından kurtularak akıllarda tek bir şey bırakacaktır geriye: “Bu oyuncu sağlam birisiydi.”

Söz gümüşse…

Şimdi diyeceksiniz, “Tamam da sen kendinden yönelerek konuşuyorsun, benim ağzım seninki kadar iyi laf yapmaz.” O zaman ikinci silahımızın namlusuna mermiyi sürelim: Sessizlik. Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak da bir sanattır. Örneğin tüm oyuncuların tartıştığı bir konuda sessiz kalırsanız, karşı taraftaki oyuncular sizin yerinize konuşur ve verebileceğiniz muhtemel cevapları kendi kelime dağarcıklarından seçerler. Onların hayal gücüyle sınırlanır, yani sonsuzlaşır. Bu yolla hakkında en ufak bir fikrinizin olmadığı bir konuda bile mağlup olmuş sayılmazsınız. Fakat bunun yerine kafadan sallamayı seçerseniz, foyanız açığa çıktığında alay konusu olmaktan kurtulamazsınız.

Diğer yandan eğer bir şeyin doğruluğundan eminseniz (ama gerçekten eminseniz, çünkü bu büyük risktir, rezil olmak var) karşınızdakinin yanlış söylediği şeyi anında bir müdahaleyle düzeltebilirsiniz. Ama bunu şiddet içeren veya terbiyesiz bir şekilde yaparsanız siz kaybedersiniz. Çünkü muhabbeti kedi-köpek dalaşı şekline getirmektense bu düzeltmenin babacan bir tavırda, sanki dedenizin küçükken kulağınıza fısıldayarak yanlışınızı düzeltip yumuşakça sırtınıza dokunmasına eşlik eden bir gülümseme kıvamında olması, sizin namınız açısından kusursuz olacaktır.

Hebele’nin iksirci dükkanı

Bir diğer göz illüzyonu da markalaşmaktır. Örneğin adınız Hebele diyelim. Abc adlı bir mekân var ve bu mekân standart olarak oyuncuların gitmek istediği, mevcut hikâyenin güncel bir kısmı. Bunu yazarken “Abc’ye gidelim, gitmek isteyen bana haber versin, grup kuruyorum.” demektense, “Hebele’nin Abc grubu kuruluyor. Her hafta sorunsuz bir şekilde bitiriyoruz. Katılmak isteyenler lütfen bana ulaşsın.” gibi bir dil kullanmanız size prestij katar. Ayrıca böyle yarı-resmi bir dil kullanmanız sonucu dışarıdan profesyonel göründüğünüz için başarıya ulaşma şansınız sanki daha yüksekmiş gibi algılanır insanlar tarafından ve şanslarını sizinle denemek isterler. Veya oyunda bir mesleğiniz var diyelim, eşyaları güçlendirmek veya iksirler yaratmak gibi. Kanala “Gelin ne isterseniz basarım, bende her şey var!” gibi çingenevari bir tavırla yazmaktansa, “Hebele’nin iksirci dükkânı açılmıştır. Hedehödö 10 kuruş, Abugubu 20 kuruştur.” gibi bir dil kullanırsanız hem insanlara daha çok güven aşılar hem de isim yaparsınız. Unutmayın ki hiçbir şey değişmedi. Tahta aynı tahta, sizinki sadece cilalı.

Oyunda önemli insanlarla takılmalısınız. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyerek dürüstlüğünüzden ödün vermenize gerek yok, ama baktınız ki henüz lider olamayacaksınız, en azından sağ kol gibi bir pozisyonda olmanız sizin için iyi bir başlangıç olacaktır. Sonuçta ülkemiz de dâhil olmak üzere dünyanın hiçbir yerinde büyük insanlar bir anda piyasaya çıkmamıştır. Tesla bile Edison’un yanında çırak olarak işe başlamıştır, fakat alternatif akımın keşfini sağlayarak şu anki teknolojinin temelinde adı geçen önemli kişilerdendir.

Şimdi diyorsunuz ki bana, “Ben zaten yeterince tanınan biriyim kendi çevremde, ama artık sazı elime almak istiyorum. Lider ben olmalıyım.” O zaman gelin bu tarafa.

Ronaldo’dan şık hareketler

Öncelikle yıldız olmakla lider olmak arasındaki farkı anlamalıyız. Lider tolerans sahibidir, ancak hoşgörülü değildir. Tolerans, eşitlik ve adalet dağıtımı konusunda sapmaz bir doğruluk üretir. Saygı ile oluşturulur ve daima herkes için eşit olan sınırları vardır. Hoşgörüyse sınırları belli olmayan, kişiye bağlı olarak gelişen ve sevgi temelli bir ilişki yapısındadır. Eşitlik yoktur ve daha çok sevilen kişiler için kurallar diğerlerinden fazla esnektir, bu nedenle de suistimale açıktır. Lider dediğin sorumluluk sahibi olmakla kalmamalı, geçmişe ve geleceğe de hâkim olmalıdır. Geçmişi bilgi temsil eder, geleceği ise yaratıcılık ve zekâ. Bunlara dayanarak alınan kararlar sezgi yeteneğiyle birleştiğinde ortaya gerçek bir lider çıkar. Yıldız ise her zaman lider değildir, görev adamı da yıldız olabilir. Takımın lideri bir olmazsa olmazdır, grubun beynidir. Ama takımın yıldızı bir adım önde olandır, gecenin karanlığında baktığınızda en uzaktan görülebilenidir. Alkışlanmanın yanında daha çok ulaşılmaz olandır, tıpkı zamanında Ronaldo’nun Brezilya milli takımının lideri olmamasına rağmen yıldızı olması gibi. Yıldız olmanın bir başka yolu da yaptığınız şeyi yapan oyuncu sayısının az olmasıdır. Nasıl Amerikan futbolunda yıldız oyuncu ve takımın beyni olan quarter back (QB) tek ise, online oyunlarda da az olan değerlidir. Örneğin çoğu işin herkes tarafından bilinen, refleks olarak sorgulanmadan yapılan, kabul görmüş bir yolu vardır. Eğer siz buna daha hızlı, daha ucuz, daha basit veya daha etkili bir alternatif yol getirirseniz veya ortaya böyle bir fikirle çıkarsanız ne kadar sivrileceğinizi az çok tahmin edersiniz. Kim bilir, belki o tarza sizin adınız bile verilebilir!

Maestro sizsiniz

Her ne kadar herkes önemli biri olmak istese de, herkes sazı eline alma konusunda o kadar istekli değildir. Çünkü büyük güç beraberinde büyük sorumluluk da getirir. Genelde sorumluluk istememenin asıl sebebi “aman valla uğraşamam bunlarla”dır, yani üstü kapalı bir “ben beceremem” demektir. Örneğin bir oyuncu, lonca liderlerine ne kadar gıpta ile baksa da yaptığı işlerin zorluğu karşısında yılar ve lidere duyduğu saygı biraz daha artar. Unutmayın ki üst sıralarda korkaklara yer yoktur.

Bunun yanı sıra çok iddialı olmak da kendine has risklere sahiptir. Her zaman önerilere açık olun. Dediğim dedik, çaldığım düdük tarzı muhabbetlerden söylediklerinizde doğruluk payı olsa bile tutumunuzun yanlış olmasından dolayı mağlup ayrılabilirsiniz. Üstlere çıkmak, üstteki pozisyonunuzu korumaktan daha kolaydır. İnsanlar sizi çıkartmaktan ne kadar hoşlanıyorsa indirmekten de bir o kadar haz alır, hatalarınızı yüzünüze vurmak için fırsat kollar. Bu yüzden onlara “sizin için en iyisini yapmaya çalışıyorum” hissini yaşatırsanız, onlar da sizi kıskanmaktan çok kabulleneceklerdir.

Taklitçilikten kaçının, çünkü liderliğin önemli özelliklerinden biri de orijinal olmaktır. Risk almayan başarıya ulaşamaz. Kendi doğrularınızı kurmalı ve insanların sizi seçmesi için onlara tutunacak bir şey vermelisiniz, fakat buradaki dengeyi doğru oturtmanız gerek. Mesela adamlarınıza yakın davranmalısınız, ama aranızda belirli bir mesafe bırakmazsanız şımarabilirler.

Her zaman bir iş için birden fazla planınız olsun. Örneğin 25 kişilik bir grup kuracaksanız seçiminizi 50 kişi içinden yapın ki oyuncular sizi “Ulan bizi seçiyor karpuz seçer gibi, ama kendisi de iyi değil ki?” diyeceğine size yaranmaya çalışsınlar, acaba en iyi 25 kişi içine giremez de dışarıda kalırsam diye strese girsinler, izin verin. Fakat gaddar da olmayın, onları dinleyin, yardım edin. Unutmayın ki burada Maestro sizsiniz.

Kraldan çok kralcı

Saygı istenilmez, verilir. Bu yüzden liderliğin ince sırları vardır. Konu ne olursa olsun, her zaman karşınızdaki insanın sizi seçmesinin nedeninin kendi fikri olduğunu düşündürmelisiniz, onun yerine bir seçim yapmış olsanız bile. Kendinizin onun yakalayabileceği en iyi fırsat olduğunu hissettirmelisiniz, sizi seçtikten sonra “keşke” dedirtmemelisiniz. Bir açığınız varsa bunu kelime oyunlarıyla kapatmayı iyi bilmeli, eksik bir şeyinize işaret ederse, siz ona daha güçlü olan yönünüzü göstermeli ve dikkati buraya çekmelisiniz. Bir şekilde oyuncu arkadaşlarınıza yararlı olacağınızı hissettirmelisiniz.

Lider olunmaz, lider doğulur. Aslında doğru bir söyleyiş, ama biz bugün bu söyleyişe yeni bir alternatif getirdik. Bazı insanlar gerçekten liderlik içgüdüsüne sahiptir ve hamurlarında vardır, bu işe yatkındırlar. Onlar konuşurken herkes susar, onlar odaya girdiklerinde oda ısınır, onlar gözünüze baktığında saatler yavaşlar. Şeytan tüyü vardır onlarda. Baktınız ki siz böyle bir insan değilsiniz, ne kadar isteseniz de bir şekilde lider olamıyorsunuz, o zaman ümitsizliğe kapılmayın. Sivrilmek kulağa kötü bir şeymiş gibi gelse de, aslında değildir. Sivrilmek sadece belli bir özellik ile ön plana çıkmak, diğerlerinden bir adım önde olmaktır. Eski bir düşünürün de dediği gibi, “Her şey hakkında bir şey bilmektense, bir şey hakkındaki her şeyi bil.” Eğer bir konuda iyi olduğunuzu düşünüyorsanız (örneğin partinizdeki diğer oyuncuları korumak, yaratıcı savunma stratejileri üretmek, veyahut sadece ekonomiden iyi anlamak…) o konuda ustalaşın. Akıl danışılacak bir oyuncu, grubun bir olmazsa olmazı haline gelin. Emin olun ki Kavimler Göçü tarihsel olarak çağ değiştiren bir olay olmasına rağmen, çağ değiştirmese de kilometre taşı niteliğinde en az onun kadar önemli olaylar olmuştur. Siz de böyle önemli bir konumda olduğunuz sürece aldığınız sorumluluktan ve kendinizi önemli hissetmekten zevk alacaksınız.

Ve biraz da şans…

Siz liderlik için ne kadar “gereken özellikler”e sahip bir oyuncu olsanız da, ıslak makarna çubuğu kayganlığında olan ve her an elimizden kaçabilecek “baht” diye adlandırdığımız olgu yollarınızı kapatabilir. Elinize her fırsat geçtiğinde bir şekilde yolunuz tıkanırsa sabredin, doğru zamanı bekleyin. Sizin de şansınız dönecektir, umudunuzu yitirmeyin. Bunlara dayanarak yazımı kısa bir hikâyeyle sonlandırmak istiyorum:

Pers imparatorunun veziri tarafından 1400 yıl önce, zaman kavramından ilham alınarak tasarlanan tavla oyunu, dünyanın en popüler oyunlarından biri olmakla birlikte zamana karşı böylesine direnmesi son derece etkileyicidir. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. Karşılıklı altışar hane yılın on iki ayını, on beş açık ve on beş koyu renkli pul ayın gecesini ve gündüzünü temsil eder. Karşılıklı on ikişer hane günün yirmi dört saatidir.

Eski zamanlarda Hint İmparatoru, Pers İmparatoru’na satranç oyununun yanında bir mektup göndermiştir. Mektupta oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken, sadece bir mesaj yazmıştır:

“Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır.
İşte hayat budur…”


Pers imparatoru dönemin en âlim veziri olan Büzür Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesini ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoru’na hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer. Daha sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar. Hint İmparatoru’na tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazırlanır:

“Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır.
AMA GEREKEN BİRAZ DA ŞANSTIR.
İşte hayat budur…”

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol